Fenerbahçe'de kritik derbi maçı öncesinde sakatlık şoku yaşanıyor. Sarı-lacivertli ekipte bir oyuncu, derbi maçta forma giyemeyecek. Tedavisi devam eden oyuncunun derbiye yetişme ihtimalinin olmadığı belirtildi.

Sakatlık Şoku: Fenerbahçe'de yaşanan bu sakatlık, teknik heyeti ve taraftarları üzerken, oyuncunun ne zaman sahalara döneceği merak konusu oldu.

Derbi öncesinde yaşanan bu gelişme, Fenerbahçe'nin planlarını etkileyebilir. Teknik direktörün, bu oyuncunun yerine kimin oynayacağına dair alternatifleri değerlendirdiği öğrenildi. Sarı-lacivertli ekip, derbi maçta eksik bir kadroyla mücadele etmek zorunda kalacak.

Fenerbahçe yönetiminden konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmazken, oyuncunun durumuyla ilgili detaylı bilginin ilerleyen günlerde paylaşılması bekleniyor.

Taraftarlar Endişeli: Sakatlık haberinin ardından Fenerbahçe taraftarları sosyal medyada endişelerini dile getirirken, takıma destek mesajları yağdırdı. Taraftarlar, eksiklere rağmen takımın derbide başarılı olacağına inanıyor.

FIFA, Trendyol 1. Lig ekiplerinden Eyüpspor'a geçici transfer yasağı getirdi. Konuyla ilgili detaylar henüz netleşmezken, yasağın nedeni ve süresi merak konusu oldu.

Eyüpspor'un transfer yasağı almasının ardından kulüp cephesinden henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Yasağın, geçmiş dönemlerdeki futbolcu alacaklarından kaynaklandığı tahmin ediliyor. FIFA'nın bu kararı, Eyüpspor'un transfer dönemindeki planlarını olumsuz etkileyebilir.

Eyüpspor yönetimi, yasağın kaldırılması için FIFA ile görüşmelere başlayacak. Kulübün, kısa süre içinde gerekli ödemeleri yaparak transfer yasağını kaldırmaya çalışacağı belirtiliyor. Transfer yasağının ne kadar süreceği ve Eyüpspor'un bu süreçte nasıl bir yol izleyeceği önümüzdeki günlerde netleşecek.

Transfer yasağının nedenleri ve sonuçları:

• Geçmiş dönem futbolcu alacakları
• Transfer dönemindeki planların aksaması
• Kulübün mali durumu üzerindeki olası etkiler

Eyüpspor taraftarları, kulüp yönetiminden konuyla ilgili bir açıklama bekliyor. Transfer yasağının kaldırılması için yapılan çalışmaların yakından takip edildiği belirtiliyor.

Depremlerin ardından fiziksel hasarın yanı sıra, ruh sağlığımız da ciddi şekilde etkilenebiliyor. Travmatik olaylar, stres, kaygı ve depresyon gibi sorunlara yol açabiliyor. Bu süreçte ruh sağlığımızı korumak ve iyileştirmek için adımlar atmak büyük önem taşıyor.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB): Deprem gibi travmatik olaylar sonrasında TSSB gelişme riski artar. TSSB belirtileri arasında sürekli deprem anını hatırlama, kabuslar görme, olayla ilgili yerlerden kaçınma, aşırı uyarılma ve sinirlilik hali yer alabilir.

Ruh Sağlığını Korumak İçin Öneriler:

• Duygularınızı İfade Edin: Yaşadığınız duyguları bastırmak yerine, güvendiğiniz kişilerle konuşarak veya bir günlük tutarak ifade etmeye çalışın.
• Sosyal Destek Alın: Ailenizle, arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle vakit geçirin. Yalnız kalmamaya özen gösterin.
• Kendinize İyi Bakın: Düzenli uyuyun, sağlıklı beslenin ve egzersiz yapın. Alkol ve kafein tüketimini sınırlayın.
• Rahatlama Teknikleri Uygulayın: Derin nefes egzersizleri, meditasyon ve yoga gibi rahatlama teknikleri stresi azaltmaya yardımcı olabilir.
• Profesyonel Yardım Alın: Eğer belirtileriniz şiddetliyse ve günlük yaşamınızı olumsuz etkiliyorsa, bir uzmana başvurmaktan çekinmeyin.

Psikolojik Destek Kaynakları: Depremzedeler için birçok psikolojik destek hattı ve kuruluş bulunmaktadır. Bu kaynaklardan ücretsiz olarak yardım alabilirsiniz.

Unutmayın, bu zorlu süreçte yalnız değilsiniz. Kendinize ve sevdiklerinize destek olarak, ruh sağlığınızı koruyabilir ve iyileşebilirsiniz.

Çalışanlara sağlanan yemek kartları, hem işverenler hem de çalışanlar için önemli avantajlar sunmaktadır. Yemek kartları, çalışanların öğle yemeklerini daha uygun fiyatlarla yemelerini sağlarken, işverenler de vergi avantajlarından yararlanabilmektedir. Ancak, yemek kartı sektöründe yaşanan bazı gelişmeler ve düzenlemeler, sektörün geleceği hakkında bazı soru işaretleri yaratmaktadır.

Yemek kartlarının en önemli avantajlarından biri, vergi muafiyeti sağlamasıdır. Çalışanlara nakit olarak ödenen yemek ücretleri vergilendirilirken, yemek kartları üzerinden yapılan ödemeler belirli bir limite kadar vergiden muaftır. Bu durum, işverenler için önemli bir maliyet avantajı sağlamaktadır. 2024 yılı için bu tutar 170 TL olarak belirlenmiştir. Ancak, bu vergi muafiyetinin kötüye kullanıldığına dair bazı iddialar bulunmaktadır. Bazı işyerlerinin yemek kartlarını sadece yemek amacıyla kullanılmaması, vergi kaybına yol açmaktadır.

Yemek kartı sektöründe son dönemde yaşanan bir diğer önemli gelişme ise, online yemek platformlarının yükselişidir. Yemeksepeti, Getir Yemek gibi platformlar, yemek kartı kullanıcılarına daha geniş bir seçenek sunmaktadır. Ancak, bu platformların yemek kartı şirketleriyle yaptığı anlaşmalar ve komisyon oranları, rekabet ortamını etkileyebilmektedir.

Sektördeki bir diğer tartışma konusu ise, küçük esnafın yemek kartlarından aldığı komisyon oranlarıdır. Yemek kartı şirketleri, üye işyerlerinden belirli bir komisyon almaktadır. Bu komisyon oranları, özellikle küçük esnaf için bir yük oluşturabilmektedir. Bu nedenle, komisyon oranlarının düşürülmesi veya farklı bir model uygulanması gerektiği savunulmaktadır.

Yemek kartı sektörünün geleceği, vergi düzenlemeleri, rekabet koşulları ve teknolojik gelişmeler gibi birçok faktöre bağlıdır. Sektörün sürdürülebilir bir şekilde büyümesi için, tüm paydaşların çıkarlarını gözeten bir yaklaşım benimsenmesi gerekmektedir.

• Vergi avantajlarının korunması: Yemek kartlarının vergi avantajı, hem işverenler hem de çalışanlar için önemli bir teşvik unsurudur. Bu avantajın korunması, sektörün büyümesine katkı sağlayacaktır.
• Rekabetin adil bir şekilde sağlanması: Yemek kartı şirketleri ve online yemek platformları arasındaki rekabetin adil bir şekilde sağlanması, tüketicilerin ve üye işyerlerinin yararına olacaktır.
• Küçük esnafın desteklenmesi: Yemek kartı komisyon oranlarının küçük esnaf üzerindeki yükünü azaltacak düzenlemeler yapılması, sektörün daha kapsayıcı olmasını sağlayacaktır.

Şarkıcı Edis Görgülü, sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla gündeme geldi. Görgülü, Kahramanmaraş merkezli depremleri, kendi iddiasına göre, depremden 2.15 saniye önce duyurduğunu belirtti.

Edis'in paylaşımında, "Deprem oluyor galiba… Umarım kötü bir şey olmaz… 2.15 saniye" ifadeleri yer aldı. Bu paylaşım, sosyal medyada hızla yayılarak geniş yankı uyandırdı. Kullanıcılar, Edis'in bu paylaşımının zamanlaması üzerine çeşitli yorumlarda bulundular. Bazı kullanıcılar bu durumu ilginç bir tesadüf olarak değerlendirirken, bazıları ise farklı olasılıklar üzerine spekülasyonlar yaptılar.

Şarkıcının bu paylaşımı, deprem felaketinin ardından sosyal medyada sıkça tartışılan konular arasına girdi. Paylaşımın zamanlaması ve içeriği, depremle ilgili farklı tartışmaları da beraberinde getirdi.

Edis Görgülü'nün deprem paylaşımıyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Konuyla ilgili detaylar merakla bekleniyor.

Ahmet Hakan, yazısında son zamanlarda sıkça karşılaşılan bir durumu, otel odaları ve kiralık evlerdeki kameraların bantlanması olayını ele alıyor. Yazar, bu davranışın altında yatan temel nedenin, insanların artık hiçbir yere tam olarak güvenememesi olduğunu belirtiyor.

Hakan, insanların artık sadece devlete, polise ya da adliyeye değil, aynı zamanda otellere, pansiyonlara ve hatta kiraladıkları evlere bile güvenmekte zorlandıklarını ifade ediyor. Bu güvensizlik ortamının, bireylerin özel hayatlarına saygı duyulmaması ve sürekli gözetim altında olma endişesiyle tetiklendiğini vurguluyor.

Yazar, bu durumun absürtlüğüne dikkat çekerek, insanların tatil yaparken veya seyahat ederken bile sürekli tetikte olmak zorunda kalmasının üzücü olduğunu belirtiyor. Kameraları bantlama eyleminin, bir nevi psikolojik savunma mekanizması olarak ortaya çıktığını ve insanların kendilerini güvende hissetme çabasının bir yansıması olduğunu ifade ediyor.

Ahmet Hakan, bu güvensizlik ortamının nedenleri üzerine düşünürken, teknolojinin gelişmesiyle birlikte mahremiyetin daha da zor korunur hale geldiğini ve bu durumun insanları tedirgin ettiğini belirtiyor. Sonuç olarak, yazar, kamera bantlama eyleminin sadece bir semptom olduğunu ve asıl sorunun, insanların birbirine olan güveninin azalması olduğunu vurguluyor.

Yazının sonunda, Hakan, bu güvensizlik ortamının aşılması için daha fazla şeffaflık, hesap verebilirlik ve bireysel haklara saygı gösterilmesi gerektiğini savunuyor.

Türk bilim insanları, akciğer kanserinin erken teşhisi için önemli bir adım attı. Geliştirdikleri yapay zeka (AI) modeli sayesinde, bireylerin ses kayıtlarını analiz ederek akciğer kanseri riskini belirleyebiliyorlar.

Çalışmanın Detayları:

• Araştırmacılar, farklı kaynaklardan elde edilen ses kayıtlarını kullanarak kapsamlı bir veri seti oluşturdu.
• Bu veri seti, akciğer kanseri olan ve olmayan bireylerin ses örneklerini içeriyordu.
• Yapay zeka modeli, ses kayıtlarındaki ince değişiklikleri ve örüntüleri analiz ederek akciğer kanseri ile ilişkili belirtileri tespit etmeyi öğrendi.

Yapay Zeka Modelinin Başarısı:

Geliştirilen yapay zeka modeli, akciğer kanseri teşhisinde umut vadeden sonuçlar ortaya koydu. Modelin, ses analizine dayanarak akciğer kanseri vakalarını yüksek bir doğruluk oranıyla tespit edebildiği belirtiliyor.

Gelecekteki Uygulamalar:

Bu çalışma, akciğer kanserinin erken teşhisi için yeni ve umut verici bir yol sunuyor. Yapay zeka destekli ses analizi, tarama programlarında ve risk değerlendirmelerinde kullanılarak hastalığın erken evrede tespit edilmesine yardımcı olabilir. Bu da tedavi başarısını artırabilir ve yaşam süresini uzatabilir.

Araştırmacılar, modelin daha da geliştirilmesi ve farklı hasta gruplarında test edilmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, elde edilen sonuçların klinik çalışmalarla doğrulanması ve yaygın kullanıma geçilmesi için çalışmaların devam edeceği belirtiliyor.

ABD'nin okyanus tabanını kazma planları, çevreciler ve bilim insanları arasında büyük endişe yaratıyor. Pasifik Okyanusu'nun derinliklerinde, nadir toprak elementleri ve diğer değerli mineralleri çıkarmayı amaçlayan bu proje, deniz ekosistemleri üzerinde potansiyel olarak yıkıcı etkilere sahip olabilir.

Derin deniz madenciliği olarak adlandırılan bu faaliyet, okyanus tabanındaki hassas habitatları tahrip edebilir, deniz canlılarının yaşam alanlarını bozabilir ve besin zincirini olumsuz etkileyebilir. Çevreciler, bu tür bir faaliyetin geri dönüşü olmayan çevresel hasarlara yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Projenin destekleyicileri, derin deniz madenciliğinin, elektrikli araçlar ve diğer yeşil teknolojiler için gerekli olan kritik mineralleri sağlamanın önemli bir yolu olduğunu savunuyor. Ancak, eleştirmenler, bu mineralleri elde etmenin daha sürdürülebilir yollarının mevcut olduğunu ve okyanus ekosistemlerini riske atmanın kabul edilemez olduğunu belirtiyor.

Okyanus tabanının kazılması, su kirliliğine neden olabilir ve deniz canlılarının sağlığını olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, deniz tabanındaki tortuların yükselmesiyle, güneş ışığının deniz suyuna nüfuz etmesi engellenebilir, bu da fotosentez yapan organizmaların yaşamını tehdit edebilir.

Bilim insanları, derin deniz ekosistemlerinin henüz tam olarak anlaşılamadığını ve bu tür büyük ölçekli bir faaliyetin potansiyel sonuçlarının öngörülemez olduğunu vurguluyor. Bu nedenle, derin deniz madenciliği faaliyetlerine başlamadan önce daha kapsamlı çevresel etki değerlendirmelerinin yapılması ve alternatif çözümlerin araştırılması gerektiği belirtiliyor.

Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA), derin deniz madenciliği faaliyetlerini düzenlemekle görevli uluslararası bir kuruluş olmasına rağmen, çevreciler, ISA'nın çevresel koruma konusunda yeterince titiz davranmadığını ve madencilik şirketlerinin çıkarlarını ön planda tuttuğunu iddia ediyor.

Sonuç olarak, ABD'nin okyanus tabanını kazma planları, çevresel sürdürülebilirlik ve ekonomik çıkarlar arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme getiriyor. Bu projenin geleceği, bilimsel araştırmalar, kamuoyu baskısı ve uluslararası düzenlemeler arasındaki etkileşime bağlı olacak gibi görünüyor.

• Derin deniz madenciliği, okyanus tabanındaki hassas habitatları tahrip edebilir.
• Su kirliliğine neden olabilir ve deniz canlılarının sağlığını olumsuz etkileyebilir.
• Deniz tabanındaki tortuların yükselmesiyle, güneş ışığının deniz suyuna nüfuz etmesi engellenebilir.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak olan Mahalli İdareler Genel Seçimleri için seçim takvimini ilan etti. Bu takvim, seçim sürecinin başlangıcından oy verme gününe kadar olan tüm aşamaları kapsıyor.

Seçim Takvimine Göre Önemli Tarihler:

• 5 Ocak 2024: Seçmen kütüklerinin güncellenmesi için çalışmalar başlayacak.
• 4 Ocak 2024: Siyasi partilerden aday listelerinin istenmesi.
• 9 Ocak 2024: Muhtarlık bölgesi askı listeleri askıya çıkarılacak.
• 17 Ocak 2024: Seçmen listeleri askıdan indirilecek.
• 31 Ocak 2024: Siyasi partilerin aday listelerini YSK'ye bildirmesi için son gün.
• Şubat 2024: Adayların kesinleşmesi ve ilanı.
• Mart 2024: Seçim propagandası dönemi.
• 30 Mart 2024: Seçim yasakları başlayacak.
• 31 Mart 2024: Oy verme günü.

YSK'nin ilan ettiği takvim, seçim sürecinin şeffaf ve düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamayı amaçlıyor. Takvimde belirtilen tarihler, hem seçmenler hem de siyasi partiler için önemli bir rehber niteliğinde.

Seçim sürecinde, seçmenlerin adres bilgilerini kontrol etmeleri ve güncellemeleri büyük önem taşıyor. Ayrıca, siyasi partilerin aday belirleme süreçleri ve propaganda faaliyetleri de takvim doğrultusunda yürütülecek.

31 Mart 2024'te yapılacak yerel seçimlerde, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri ve muhtarlar seçilecek.