Gökhan Özcan, kütüphanelerin sadece kitapların bulunduğu yerler olmadığını, aynı zamanda kişisel tarihlerimizi ve tercihlerimizi yansıtan otobiyografik makaleler olduğunu ifade ediyor.

Gökhan Özcan'ın yazısında, kütüphanelerin bireylerin kişisel tarihleriyle olan derin bağlantısı ele alınıyor. Kütüphaneler sadece kitapların bulunduğu mekanlar olmanın ötesinde, kişisel tercihleri, okuma alışkanlıklarını ve entelektüel gelişimini yansıtan birer otobiyografik metin olarak değerlendiriliyor. Yazar, bir insanın kütüphanesine bakarak o kişinin ilgi alanları, dünya görüşü ve yaşam felsefesi hakkında çıkarımlar yapılabileceğini savunuyor.
Özcan, kütüphanelerin sadece okunmuş kitaplardan ibaret olmadığını, aynı zamanda okunmayı bekleyen, hediye edilen, unutulan veya yarım bırakılan kitapları da içerdiğini belirtiyor. Bu çeşitlilik, kütüphaneyi zenginleştirirken aynı zamanda sahibinin geçmişi, bugünü ve geleceği arasındaki ilişkiyi de gözler önüne seriyor. Kütüphaneler, sadece bilgiye erişim noktaları değil, aynı zamanda kişisel anıların, duygusal bağların ve entelektüel merakın somutlaşmış halleri olarak tanımlanıyor.
Yazar, dijitalleşmeyle birlikte kütüphane kavramının değiştiğini, fiziksel kitapların yerini elektronik kitapların ve dijital arşivlerin aldığını ifade ediyor. Ancak, bu değişim kütüphanelerin otobiyografik niteliğini ortadan kaldırmıyor. Aksine, dijital kütüphaneler de bireylerin ilgi alanlarını, arama geçmişlerini ve okuma alışkanlıklarını kaydederek kişisel bir profil oluşturuyor. Bu anlamda, her kütüphane, ister fiziksel ister dijital olsun, sahibinin zihinsel ve duygusal dünyasına açılan bir kapı olmaya devam ediyor.
Sonuç olarak, Gökhan Özcan, kütüphanelerin sadece bilgi depoları olmadığını, aynı zamanda bireylerin kişisel tarihlerini, tercihlerini ve entelektüel yolculuklarını yansıtan otobiyografik metinler olduğunu vurguluyor. Kütüphaneler, sahiplerinin kim olduğunu, neyi merak ettiğini ve nasıl düşündüğünü gösteren önemli birer aynadır.